Tiroid Bezi
Tiroid bezi, boynun ön, orta kısmında yer alan hormon salgılayan bir organdır. Ortama 20-30 gr ağırlığında olup, Boyunda orta hattın sağında ve solunda iki lob, bu lobları birleştiren ortadaki istmus adı verilen parça ve % 70-80 oranında bulunan piramidal lob adı verilen bir küçük lobdan oluşur (Şekil 1).
Tiroid bezinde üretilen hormonlar genel olarak vücudun enerji durumunu kontrol ederler ve dolaşım, sindirim ve sinir sistemi başta olmak üzere bütün sistemlerin çalışmaları üzerinde önemli rol oynarlar. Çeşitli hastalıklarda bu hormonlarının fazla üretilip salgılanması (hipertiroidi) ya da olması gerekenden az üretilmesi ve salgılanması (hipotiroidi) söz konusu olabilir. Salgının fazla olması durumunda çarpıntı olarak adlandırılan kalbin hızlı atması, aşırı iştah ve yemek yemeye rağmen kilo kaybı, sinirlilik, ellerde titreme, terleme, saç dökülmesi gibi şikayetler oluşurken salgının yetersiz olması halinde hareketlerde ağırlık, halsizlik, vücutta su tutulması ve kilo artışı, ciltte kuruma, ses kısıklığı, barsak hareketlerinde azalma, adet düzensizliği gibi şikayetler oluşur.
Tiroid bezinin hastalıkları oldukça yaygın görülmektedir. Özellikle son yıllarda tiroid iltihaplarının artması sonucunda tiroid fonksiyon bozuklukları ve hipotiroidi orta yaş grubunda ve kadınlarda daha sık izlenmeye başlamıştır. Türk toplumunda genel olarak her üç kişiden birinde bir tiroid hastalığı bulunduğu söylenebilmektedir. Tirod bezi hastalıklarını diğer hastalıklardan ayıran önemli bir özellik tedavide ekip çalışmasının gerekli olmasıdır. Bu ekip ise hormon hastalıkları uzmanı (endokrinolog), radyoloji uzmanı, nükleer tıp uzmanı, patoloji uzmanı ve ameliyatı yapacak cerrahi branş uzmanından oluşmaktadır.
Guatr
Guatr, tiroid bezinin çeşitli sebeplerle büyümesine verilen addır. Guatr oluşumunda iyod elementinin gıda ile yetersiz alınması, genetik yatkınlık, çevresel ve kişisel özellikler gibi değişik faktörler etkili olmaktadır. Özellikle iyot eksikliği ülkemizde guatr oluşumundaki en önemli etken olarak izlenmektedir.
Tiroid Nodülleri
Nodüller tiroid bezi içinde oluşan normal tiroid dokusundan farklı yapıdaki hücre guruplarıdır. Toplumda çok sık karşılaşılan bir durum olan tiroid nodülleri ultrasonografinin (USG) yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile daha fazla tespit edilir olmuştur. Kadınlarda erkeklere nazaran daha sık izlenen nodüllerin %95 i iyi huylu olmasına karşın %5 civarında nodül içinde kanser bulunabilmektedir. Nodüller fonksiyonel yönden tiroid hormonu salgılayan (sıcak) ve hormon salgılamayan (Soğuk) nodül olarak ve anatomik olarak tek nodül (soliter) ve çok sayıda nodül (multinodüler) olmak üzere alt guruplara ayrılmaktadır. Nodüllerin sıcak ya da soğuk oldukları sintigrafi adı verilen tetkik yöntemi ile anlaşılmakta, sayı, boyut ve içerikleri ise genellikle USG ile anlaşılmaktadır.
Özellikle tek ve hormon salgılamayan (soliter soğuk) nodüllerde kötü huylu hastalık bulunma ihtimali diğer nodül tiplerine göre fazla olup bu risk %5-15 arasındadır. Tiroid nodüllerinin kötü huylu olup olmadığını anlamakta tercih edilen en önemli yöntem nodüllerden ince iğne ile alınan biyopsilerdir. Özellikle küçük nodüllerde parçaların doğru noktalardan alındığından emin olmak için USG eşliğinde yapılan iğne biyopsilerinin tanı koymadaki hassasiyeti %95-98 civarındadır. Yani bu yöntemle kanser çok büyük oranda yakalanabilmektedir. İçinde kanser bulunmayan küçük nodüller için tedavide en çok tercih edilen yaklaşım ilaç tedavisi ile takip şeklindedir. Boyut olarak büyük olan, estetik olarak rahatsızlık veren ya da ilaç tedavisine rağmen büyümeye devam eden nodüllerde ise ameliyat tercih edilmektedir. Aynı şekilde iğne biyopsisinde kanser saptanmamasına karşın USG bulguları kanser yönünden şüpheli olan nodüllerde de ameliyat önerilebilmektedir.
Tiroid kanserleri genel olarak çok saldırgan ve ölümcül kanserler olmayıp tiroid kanserine bağlı ölüm oranları son derece düşüktür. Yine de tiroid nodülü nedeni ile ameliyat planlanan hastalarda nodülde kanser bulunup bulunmadığı ameliyattan önce mutlaka iğne biyopsisi ile araştırılmalıdır. Kanserli hastalarda tedavinin başarısı için tiroid bezinin geride hiç tiroid dokusu bırakmadan tam olarak çıkartılması gerekmektedir. İğne biyopsisi ile önceden tanı konulması yoluyla ilk ameliyatta tam cerrahi uygulanarak komplikasyon ihtimali yüksek olan, kalan parçaları temizlemeye yönelik ikinci ameliyattan kaçınılabilmektedir. Kanser saptanmayan hastalarda bırakılan tiroid dokusunun fonksiyon görmesi sayesinde hastaların hayat boyu hormon kullanmaktan kurtulması sağlanabilse de hastalığın tekrarlama ihtimali ve kalan dokularda kanser gelişme riski gibi nedenler göz önüne alınarak bu hastalarda ameliyat kararı verildiğinde tiroidin tam olarak çıkartılması tercih edilebilmektedir.
Tiroid İltihapları
Tiroidit adı verilen tiroid iltihapları iyileşme sürelerine göre üç gurupta değerlendirilmektedir;
1. Akut tiroiditler (hızlı başlar ve kısa sürer)
2. Gecici tiroiditler (Bir yıldan az bir zaman devam eden)
a. Subakut tiroidit (de Quervain)
b. Ağrısız veya sessiz tiroidit
c. Postpartum (doğum sonrası) tiroiditi
d. Radyasyon (genellikle ışın tedavisine bağlı) tiroiditi
3. Kronik tiroiditler (ömür boyu devam eden)
a. Hashimoto tiroiditi
b. Atrofik tiroidit
c. Juvenil tiroidit
d. Riedel struması
Hashimoto tiroiditi;
Tiroid iltihapları arasında en fazla görüleni hayat boyu devam eden kronik bir tiroid patolojisi olan Hashimato tiroiditidir. Bu hastalığın kronik tiroidit, lenfositik tiroidit, lenfadenoid guatr ve otoimmün tiroidit gibi farklı adları da vardır. Toplumda tiroid hormonu yetmezliğinin (hipotiroidi) en sık nedeni yine Hashimato tiroiditidir.
Hakaru Hashimoto isimli bir Japon hekim tarafından tanımlandığı tanımlanmış olup otoimmun yani vücudun kendi dokularına hasar veren maddeler üretmesi ile oluşan bir hastalıktır. Sebebi tam olarak bilinmemektedir ancak bazı faktörlerin Hashimoto tiroiditinin oluşmasında etkili olduğu kabul edilmektedir. Bunlar içinde en önemlileri genetik faktörler, enfeksiyonlar, radyasyona maruz kalma ve son yıllarda hastalık sıklığının artmasında önemli rol oynadığı kabul edilen, iyotlu tuzların kullanımı ile fazla iyot alınmasıdır.
Hashimoto tiroiditinde antikorlar, tiroid hücreleri içinde bulunan bazı maddelere saldırarak onları yok etmeye çalışır. Bu sırada kanda bulunan bazı vücut savunma sistemi hücreleri de tiroid bezi içine girer ve oluşan reaksiyonlar tiroid hücrelerinin fonksiyonunu engeller. İltihabın etkileri ile kanda hormonun azalması tiroid hücrelerini çoğaltan mekanizmaları uyarır ve tüm olaylar tiroidin şişmesine aynı zamanda bazı kısımlarının hasar görmesine neden olur. Böylece tiroid bezi büyür yani guatr oluşur. Ancak, zamanla hasarlı bölgelerde iyileşme (nedbe) dokusu gelişir. Bu iyileşme dokusu miktarının giderek artması tiroid bezinin küçülmesi ile (atrofi) sonuçlanır.
Hastalığın herhangi bir devresinde hastada tiroid hormonu yetmezliği bulguları ortaya çıkabilir. Hashimoto tiroiditi ailevi yani genetik yatkınlığı olan bir hastalıktır. Kadınlarda daha sık olarak görülür ve yaş ile birlikte görülme sıklığı da artar. Bu nedenle kendisinde Hashimoto tiroiditi tespit edilen kadınların akrabağlarında da bu hastalık araştırılmalıdır. Bu araştırma kanda yapılan basit bir hormon düzeyi testi (TSH) ile yapılabilmektedir.
Hashimoto tiroiditi tek hastalık olarak izlenebileceği gibi, tiroid nodülü, multinodüler guatr ve tiroid kanserleri gibi pekçok tiroid hastalığı ve diğer bazı otoimmun hastalıklalarla birlikte olabilir. Bunlar içinde en sık rastlanılan yine bir tiroid patolojisi olan Basedow-Graves hastalığıdır. Daha az sıklıkla hipoparatiroidi, Addison hastalığı ve kronik mukokutanos kandidatis, Tip 1 şeker hastalığı, myasthenia gravis, romatoid arthrit, sistemik lupus eritromatosis, Sjögren sendromu, polmiyalji, kronik aktif hepatit, primer safra yolları sirozu, dermatitis, otoimmun trombistopeni gibi otoimmun hastalıklarla birlikte bulunabilir.
Bazı hastalarda hiç bir bulgu ve belirti olmayıp tanı sadece kandaki antikorlarla konur. Bazı hastalarda ise sadece tiroid bezinde büyüme (guatr) mevcuttur. En sık karşılaşılan tablo ise tiroid hormon yetmezliği (hipotiroidi) bulgularıdır. Sigarada fazla miktarda bulunan thiocyanate’ın tiroid hücrelerinde iyot taşınmasını olumsuz etkilemesi nedeni ile sigara içen hastalarda tiroid yetmezliği bulguları daha sık izlenmektedir.
Hashimato hastalığının tanısında kanda tiroid dokusuna karşı oluşan antikorlarının bir veya ikisinin pozitif (antiTg veya antiTPO) bulunması önemlidir. Çoğu hastada tiroid hormon yetmezliği de olduğundan TSH ve serbest T4 ölçülmesi gerekir.
Ultrasonografi, Hashimoto tiroiditinin tanısında çok yardımcıdır. Tiroid sintigrafisinde tiroid bezi içinde eşit olmayan aktivite dağılımı izlenir. Hashimato hastalığı nodüllerle birlikte de bulunabilir.
Hastalığın tedavisinde kandaki hormon düzeyine göre aralıklı olarak hormon düzeyi ölçülerek takip ya da tiroid hormon uygulanır. Tiroid hormonları, hormon yetmezliği olan hastalarda eksik tiroid hormonlarını tamamlarken, tiroid bezinde büyüme (guar) olan hastalarda tiroid bezinin boyutlarını küçülterek hastanın rahatlamasını sağlar. Nodül olmayan durumlarda ev tiroid bezinin çok büyüdüğü durumlar dışında ameliyat önerilmez. Hormon tedavisi, hastalığın durumuna göre ve ömür boyu uygulanmaktadır.
Tiroid hormonunun fazlalığı (Hipertiroidi veya tirotoksikoz)
Tiroid bezinin fazla çalışmasına bağlı olarak tiroid hormonlarının fazla miktarda salgılanması sonucu ortaya çıkan klinik tabloya hipertiroidi denilmektedir.
Tirotoksikoz ise fazla miktarda tiroid hormonu alınması ya da tiroiditlerde olduğu gibi ani olarak çok miktarda tiroid hormonunun tiroid depolarından kana boşalması gibi değişik nedenler sonucu kanda tiroid hormonlarının yükselmesine verilen isimdir. İki durumda da klinik olarak aynı bulgular izlenir.
Hipertiroidi'yi meydan getiren değişik nedenler mevcuttur. Bunları kabaca 4 sınıfa ayırabiliriz.
1. Tiroidin aşırı uyarılarak fazla hormon salgılaması:
a. Basedow-Graves hastalığı
b. Aşırı HCG
c. Hipofiz tümörleri
d. Aşırı iyot alınımı.
2. Tiroit nodüllerine bağlı gelişen hipertiroidi sebepleri
a. Toksik otonom fonksiyonel tiroit nodülü
b. Toksik multinodüler guatr
3. Tiroit zedelenmesine bağlı gelişen hipertiroidiler
a. Subakut tiroidit
b. Postpartum tiroiditi
c. Ağrısız veya sessiz tiroidit
d. Radyasyona bağlı gelişen tiroidit
e. Akut supuratif tiroidit
4. Değişik nedenlere bağlı gelişen hipertiroidiler
a. T-3 veya T4 hormonlarının aşırı alınması
b. Struma ovari
Basedow-Graves Hastalığı
Ülkemizde en sık rastlanan hipertiroidi nedenlerinden birisi Graves hastalığıdır. Hipertiroidi belirtileri, bazen sadece tiroid bezinin büyümesi (guatr) ya da göz ve deri belirtileri ile ortaya çıkabilir. Vücutta tiroid dokusuna karşı antikor oluşumu sonucu meydana gelen (otoimmun) bir hastalıktır. Basedow-Graves hastalığında tiroid hücrelerinde tiroid uyarıcı hormonun (TSH) bağlandığı noktalara (reseptör) karşı antikorlar oluşur. Bu antikorlara Tiroit Reseptör Antikorları (TRAb) denir. Bunlar TSH reseptörleri ile birleştiği zaman tiroit hormon yapımını TSH'dan daha fazla miktarda artırır. Hastalığın oluşumunda genetik faktörler önemli rol oynar. Bu nedenle genellikle ailede birden fazla bireyde ve özellikle kadınlarda görülür. Hashimoto hastalığı da ailevi bir hastalık olduğundan bu iki hastalığa aynı aile fertlerinde rastlanılabilmektedir.
Stres ya da bazı virüslerin etkisi ile TSH reseptörleri değiştiği ve yabancı cisim (antijen) olarak algılanarak buna karşı antikor üretildiği de kabul edilmektedir.
Hastalarda fazla tiroid hormonu salgılanmasına bağlı klasik şikayet ve bulguların yanı sıra yüzde 25-50 vakada gözlerde dışa doğru fırlamış görüntüsü oluşabilir. Bu bulgu genellikle Basedow-Graves hastalığında görülmekle beraber nadir olarak Hashimoto hastalığında ve hipotiroidide de görülebilir. Bazı hastalarda bu bulgu hafif seyrettiği için hastalar bunun farkına varmazlar. Yüzde 3-5 vakada ise nedeni belli olmayan ciddi rahatsızlıklar oluşur.
Bu hastalık, tiroit fonksiyonlarındaki bozukluklardan kaynaklanmaz. Her iki hastalık ta birbirinden bağımsız olarak gelişir. Bazen hipertiroidi olmadan da egzoftalmi gelişebilir. Bu hastalığa ötiroit Graves hastalığı denir. Egzoftalminin oluş mekanizması henüz tam olarak anlaşılmış değildir.
Bu hastalıkta üç türlü tedavi yöntemi mevcuttur.
» Antitiroit ilaç tedavisi (Propycil, Thyromazol tedavisi)
» Cerrahi tedavi (tiroidektomi)
» Radyoaktif iyot tedavisi (atom tedavisi)
Tiroid Kanserleri
Tiroid bezinde karşılaşılan başlıca dört tip kanser vardır. Bunlar sıklık sırasına göre; papiller, foliküler, medüller ve anaplastik karsinomlardır. Papiller ve folliküler tiroid kanseri; tedavisi doğru ve eksiksiz yapılmak şartı ile tam olarak “tedavi edilebilen” kanserlerdir. Medüller tiroid kanseri daha tehlikeli olmasına karşın tedavi şansı son yıllarda çok artmış bir kanser türü iken anaplastik kanserde özellikle ileri evrelerde tedavi şansı oldukça düşüktür.
Bütün tiroid kanserlerinde ilk tedavi seçeneği ameliyattır. Bu ameliyatta tiroid bezinin geride hiçbir tiroid dokusu bırakılmadan eksiksiz olarak çıkarılması zorunludur. Ameliyat sonrasında kanserin çeşidine göre değişen ilave tedavi teknikleri uygulanır. Tiroid nodülü ameliyatlarından önce iğne biyopsisi yapılması hastaya en uygun teknikle ameliyat yapılması imkanı verir. İğne biyopsisinde kanser saptanmayan ancak kanser şüphesi yüksek hastalarda ameliyat sırasında hızlı mikroskobik inceleme (frozen) yapılarak karar vermek gerekir. Ameliyat sırasında hızlı mikroskobik inceleme ile kanser saptanan hastalarda ameliyatın tiroid dokusunu tamamen çıkartacak şekilde yapılması en uygun cerrahi yaklaşımdır. Kanser tanısı ile yapılan ameliyatlarda, ameliyat sırasında tiroidin yakın çevresinde yer alan lenf düğümleri de çıkartılmalı ve mikroskobik olarak kanserin bu düğümlere sıçrayıp sıçramadığı ortaya konmalıdır. Ameliyat sonrasında kanser olduğu anlaşılan ve ameliyatta tiroid bezinin bir kısmı çıkarılmadan bırakılmış olan hastalarda; kalan tiroid dokusu sonradan yapılacak ilave tedavilerin başarı şansını olumsuz etkilediğinden kalan parçalar mutlaka ikinci bir ameliyatla tümüyle çıkarılmalıdır.
Papiller folliküler kanser’de ameliyat sonrasında boyundaki ameliyat bölgesinde kalan ve vücudun başka yerlerine dağılmış olan “kanserli hücreleri” ortadan kaldırılmak amacı ile yüksek doz radyoaktif iyot (Iyot-131) uygulanır.
Radyoaktif iyot-131 tedavisi verilmeden önce tüm vücudun iyot tutan hücreleri araştıracak şekilde taranmasıve tutulum saptanması durumunda yüksek doz tedavi uygulanması, takiben tüm vücudun bir kez daha taranması daha kesin sonuçlar vermektedir. Gereken vakalarda ilk tedaviden 6 ay sonra tekrar yüksek doz iyot-131 verilebilir.
Papiller tiroid kanseri nedeni ile ameliyat yapılan hastalarda ameliyat sırasında veya sonrasında boyundaki lenf bezlerinin temizlenmesine yönelik cerrahi (boyun diseksiyonu) yapılabilmektedir Papiller kanserlerde ameliyat öncesinde ya da sırasında klinik olarak belirgin lenf nodu metastazı saptandığında boyun diseksiyonunun da yapılması önerilmektedir. Patolojik değerlendirmede tiroid çevresindeki lenf nodlarında metastaz saptanan ancak ameliyat sırasında tam boyun diseksiyonu yapılmamış olan hastalarda ise papiller kanserlerin çoğunluğu iyot-131’i çok yüksek oranda tuttuğu için, tekrar ameliyata alarak boyun diseksiyonu yapmak yerine yüksek doz iyot-131 tedavisi uygulaması tercih edilmektedir.
Medüller kanser nedeni ile ameliyat edilen hastalarda da ameliyat sonrasında radyoaktif iyot tedavisi kullanılmaktadır. Boyunda lenf nodlarına sıçrama olan hastalarda boyun diseksiyonu önerilmektedir. Hastanın özelliklerine göre standart radyoterapi de verilebilmektedir.
Anaplastik Kanserde ise hastanın durumuna ve evresine göre, ameliyat sonrasında radyoterapi ve kemoterapi seçenekleri dikkate alınır. Ameliyat ve radyoaktif iyot tedavisini takiben tiroid bezinden hormon üretilmesini ve salınmasını uyaran TSH hormonu düzeyi mutlaka düşük tutulmalıdır. TSH nin yüksek seviyede olması kanserin yeniden gelişmesi ve yayılması için önemli risk oluşturmaktadır. TSH seviyesini düşük tutmak amacı ile tiroid hormonu ( tiroksin) kullanılmaktadır.
Hastaların ameliyat ve tedavi sonrası takibinde Papiller ve Folliküler kanserde belli aralıklarla tüm vücut iyot-131 tarama testi ve daha sık olarak kanda tiroglobulin düzeyin ölçümü yapılmaktadır. Medüller kanserde takipte iyot-131 MIBG sintigrafisi tek tercih edilecek yöntemdir. Anaplastik kanserde ise takip amaçlı tüm vücut kemik sintigrafisi yapılmaktadır.
Tiroid hastalıklarında cerrahi tedavinin tıbben gerekli olduğu üç durum vardır, bunlar:
» İğne biyopsisi ile tiroid kanseri olduğu saptanması veya biopside tiroid kanseri şüphesi olması
» İyi huylu kabul edilen nodüllerin çapının giderek büyümesi ve boyunda baskı belirtileri oluşması
» Hipertiroidi hastalığının ilaçla veya radyoaktif iyodla kontrol altına alınamaması veya alınamayacağının öngörülmesidir.
Tiroid kanserinin tedavisinde ilk ve en önemli basamak cerrahidir. Ameliyatta tiroidin % 95 inden azının alındığı durumlarda ameliyat sonrası yapılacak olan radyoaktif iyod tedavisinin etkinliği çok azaldığından ilk ameliyatta çok dikkatli olarak tüm tiroid dokusunun çıkartılması, herhangi bir nedenle bu mümkün olmamışsa hasta tekrar ameliyat edilerek kalan dokuların temizlenmesi gereklidir. Ameliyat öncesinde iğne biyopsisi %95 oranında tanı koydurucudur, şüpheli durumlarda veya çok küçük kanser odaklarının tespiti amacıyla ameliyat sırasında hızlı dondurma (frozen) yöntemi ile patolojik değerlendirme yapılabilir.
Büyük nodülü olan hastalarda ameliyat öncesinde eğer iğne biopsisi ile nodülün karakteri iyi huylu olarak belirlenmişse nodülün olduğu tarafın tamamının alınması (lobektomi) tercih edilmektedir. Tiroidin diğer tarafı sağlıklı olan 50 yaşın üstündeki hastalarda, bu yaştan sonra guatr oluşumu riski azaldığı için ameliyat sırasında problem içermeyen tiroid lobu korunabilmektedir. Ancak ülkemizde iyod eksikliğinin sık izlenmesi ve tiroid kanserinin izlenme sıklığının giderek artması gibi nedenler göz önüne alınarak bu hastalarda da tiroidin tam olarak çıkartılması tercih edilebilmektedir.
Hipertiroidinin cerrahi tedavisinde amaç hem hastalığı ortadan kaldırmak hem de bir daha tekrarlamasını önlemektir. Bu nedenle özellikle genç yaşlarda görülen ve gözleri de etkileyen Basedow-Graves hastalığında cerrahi kararı verildiğinde, ameliyat sonrası hipertiroidinin devam etmesi veya ileride tekrarlaması gibi riskleri engellemek için tiroid bezi en az %95 oranında çıkartılmalıdır. Bu şekilde yapılan ameliyatlardan sonra hastaların ömür boyu tiroid hormonu kullanması gerekmesine karşın ameliyat sonrası ilaç kullandırmamak amacı ile doku muhafaza etmeye çalışmak genellikle hem tedavide başarısızlıkla hem de hastalara ikinci bir ameliyat gerekliliği ile sonuçlanmaktadır. Cerrahi Teknik
Tiroid bezinin ameliyatlarında (tiroidektomi) farklı cerrahi teknik ve teknolojiler kullanılabilmektedir bunlar:
» Açık cerrahi
» Endoskopi destekli cerrahi
» Robot yardımı ile cerrahidir
Açık cerrahide boyunda orta alt kısımda cilt kırışıklıklarına paralel bir kesi yapılarak cilt geçildikten sonra tiroid bezinin önünde yer alan kaslar yanlara ekarte edilerek tiroid bezine ulaşılır. Takiben tiroid bezini besleyen damarlar ve bu damarların komşuluğundaki paratiroid bezleri bulunur ve paratirid bezleri mümkün olduğunca korunarak tiroidin atardamarları ve toplardamarları bağlanır. Özellikle tiroidin alt kutbunda bulunan damarların bağlanma bölgesinde bu damarlara yakın komşulukta bulunan ses tellerinin sinirlerinin (Rekürren laringeal sinirler) görülerek korunması ameliyatın en önemli kısımlarından birisidir. Bu aşamalardan sonra sinirler korunarak tiroid bezi, üzerine yapışık olduğu trakeadan (hava borusu) sıyrılarak çıkartılmaktadır. Bu teknik günümüzde en fazla tercih edilen cerrahi yaklaşım şeklidir. Tiroide ulaşmak için boyun cildi üzerinde yapılan kesi daha yukarı seviyelerde yapılıp tiroide yaklaştıkça daha küçük yapılabilmekte, buna karşılık boyunda farkedilirliği artabilmektedir. Boyundaki yara izi görünürlüğünü azaltmak için daha alt seviyelerden yapılan kesiler ise cerrahi sahada görüşü sağlayabilmek amacı ile biraz daha büyük olmaktadır. Gerek boyundaki yara izini mümkün olduğunca küçültmeya veya saklamaya gerekse daha hassas cerrahi ile risklerin azalmasını sağlamaya yönelik arayışlar diğer cerrahi tekniklerin geliştirilmesine yol açmıştır.
Endoskopi destekli cerrahide boyunda küçük bir kesi yapılarak cerrahi sahaya endoskop ile ulaşılmakta takiben ameliyat nispeten küçük bir kesiden yerleştirilen cerrahi aletler ile endoskopik görüş altında yapılmaktadır. Bu cerrahinin avantajı boyundaki kesinin küçük olması ve anatomik yapıların endoskopik görüntünün büyütme özelliği ile daha yakından görülerek daha iyi ayırd edilmesidir. Cerrahi süresinin uzaması ve endoskopun iki boyutta görüntü sağlaması nedeni ile açık cerrahi konusunda önemli tecrübe gerektirmesi bu tekniğin en önemli dezavantajlarıdır.
Tiroid cerrahisi alanında teknolojinin ulaştığı en son nokta ise robot yardımı ile yapılan cerrahidir. Bu teknikte koltuk altından yapılan kesi sonrasında yumuşak dokular ekarte edilerek boyuna ve tiroid bezine ulaşılmakta, ameliyat bu kesiden tiroide ulaşan robot kolları yardımı ile gerçekleştirilmektedir. Bu tekniğin avantajı boyunda görünür bir yara izi olmaması yanında anatomik yapıların çok yakından ve büyütme ile görülmesini sağlayarak üç boyutlu görüş altında hassas cerrahi yapılabilmesi ve ameliyat sonrası dönemin daha rahat olmasıdır. Robot kollarının esnekliği ve geniş açılı üç boyutlu endoskopik görüş, tek taraftan girilerek her iki taraf tiroid loblarının çıkartılmasına olanak tanımaktadır. Robot teknolojisinin pahallı olması ve özel eğitim gerektirmesi bu yaklaşımın en önemli dezavantajlarıdır.
Tiroidde kanser tanısı ile yapılan ameliyatlarda, ameliyat öncesinde ya da sırasında boyunda hastalık içeren (metastatik) lenf düğümü tespit edilmemesi durumunda ameliyatta tiroid çevresindeki lenf düğümlerinin çıkartılması yeterli olmaktadır. Boyunda hastalık içeren lenf düğümü varlığının tespit edilmesi durumumda ise ameliyat sırasında boyundaki lenf bezi gruplarının da çıkartılması (boyun diseksiyonu ameliyatı) gerekmektedir. Boyun diseksiyonu ameliyatının kapsamı tiroiddeki ve boyundaki hastalığın yerleşimi ve kanserin tipine göre belirlenmektedir. Boyun diseksiyonu gerektiren durumlarda boyundaki ameliyat izinin büyümesi hoş olmayan bir durum olmasına karşın robot yardımı ile yapılan ameliyatlarda boyun diseksiyonunun da aynı kesiden ve boyunda iz olmadan yapılabilmesi bu tekniğin diğer bir avantajı olmaktadır.