Selülit bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Estetik olarak derinin düzgün görünümünün değişimine neden olan kozmetik bir algı problemidir.
Selülit Fransızca kökenlidir. İngilizcede “Cellulitis” olarak tanımlanır ve deri altı yağ ile bağ dokusunda yaygın enflamasyonu ifade etmektedir. Günümüzde tıbbi olarak selülit yerine “gynoid lipodystrophy” ve “edematous fibrosclerotic panniculopathy” veya “adiposis edematosa” terimleri kullanılmaktadır. Selülit kelimesi çoğunlukla kozmetik alanda ürün pazarında tercih edilmektedir.
Selülit kadınların neredeyse tamamında (% 90-98′inde) görülmektedir. Kilo alımı ile daha belirgin duruma gelmekte ancak ideal kilosunda hatta zayıf kadınlar da bile görülebilmektedir. Ne kadar şişman olursa olsunlar, erkeklerde selülit çok az görülmektedir. Androjen düzeyi düşük östrojen seviyesi yüksek olan erkeklerde selülitin görüldüğünü biliyoruz.
Kadınlarda ergenlik dönemi sonunda başlamakta ve aslında fizyolojik bir durum olarak kabul edilmektedir. Ergenlik sonrasında vücut tarafından doğurganlık dönemine hazırlık olarak (hamilelik ve emzirme dönemlerinde maksimum enerji deposunun oluşturulması için) deri altında yağ depolanmaktadır(kadınlarda menopoz sonrası selülit belirtilerinde azalma olmaktadır). Selülit bunun sonucunda gelişmektedir. Selülitin çoğunlukla kadınlarda görülmesi dişilik hormonlarının deri altı yağ dokusu üzerine olan etkilerinden kaynaklanmaktadır. Steroid yapısındaki dişilik hormonları deride özellikle kalça ve baldırda yağ birikimine portakal kabuğu görünümüne, selülit oluşumuna neden olmaktadır.
1560 yılında Lambert Sustris tarafından yapılmış aşağıdaki tabloya bakalım. Venüs resmedilmiş, kadınların belki de en güzeli. Lambert tarafından hafif balık etli olarak betimlenmiş. Ancak resmedilirken bacak üst kısım ve kalçada 3. derece selülitleri var. O dönemde bir problem olarak algılanmıyor hatta güzelliğin bir parçası. Pekiyi. Kadının varoluşundan bu yana fizyolojik olarak görülen selülit neden son 30 yılda kozmetik bir problem haline geldi?
Aslında tüm neden kozmetik ve estetik sektörünün tüketim toplumu ve pazar isteği. Son 30 yıla bakıldığında erkek ve kadın görüntüsünde derialtı yağ dokusu az olan, fit ve kaslı vücutların ön plana çıkarıldığını görmekteyiz. Güzelliği ifade eden bu yeni yaklaşım, neredeyse hastalık olarak değerlendirilen selülit olgusunu gündeme taşımıştır. Bunu hazırlayan kozmetik ve estetik sektöründe; selülit giderici ürünler, estetik ve medikal uygulama sistemleri için ciddi bir ekonomik pazar gelişmiştir.
Selülit Tedavisi
Selülitin radikal bir tedavisi yoktur. Selülit oluşumunun nasıl engellenebileceği henüz tam olarak bilinmemektedir.Tüm tedaviler aslında selülit belirtilerinin azaltılmasını hedeflemektedir.
Günümüzde selülitte etkin olup olmadığı kesin olarak saptanamamış çok sayıda ürün ve uygulama bulunmaktadır. İlaçlarda olduğu gibi bu ürünlerin tümünün, etkinliklerinin veya etkinlik derecelerinin yeterli olup olmadığı, birbirleri ile kıyaslanarak bilimsel çevrelerde kabul görecek şekilde ispatlanmadığı için, selülit engelleyici veya giderici olarak kullanılan ürünler maalesef tületici suistimale açık ürünlerdir.
Son yıllarda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu ürünlerin pazarlanmasında standartlar getirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin; sellülit tedavi ürünleri sağlıklı yaşam tarzını teşvik etmeli, diyet veya spor yapılmasına gerek olmadığını çağrıştıracak veya ima edecek bilgi içermemeli, kilo kaybı iddiasında bulunmamalıdır. Bu ürünlerde selülitin kalıcı olarak giderileceğini belirten bir ifade kullanılmamalıdır. Bu ürünlerin tanıtım bilgisinde sadece deri altındaki yağ dokusunun metabolizasyonuna yardımcı olma, derinin sıkılaşmasına yardımcı olma, derideki mikro-dolaşımı destelemesi, derideki su ve yağın uzaklaşmasına yardım etme gibi ifadelerin kullanılabileceği bildirilmiştir.
Selülit tedavilerinde belki de ilk önemli adım kilonun düzenlenmesi ve BMI normal olmasıdır.
Kilo Verme ve Selülit Üzerine Etkisi
Kilo fazlalığının selülit görünümnü arttırdığını biliyoruz. Selüliti ordan kaldırmamakta ancak selülitin klinik derecesini azaltmaktadır. Özellikle BMI yüksek ve ileri düzeyde selülit klinik derecelerinde kilo verme çok anlamlı olabilmektedir.
Kilo verme selülit alanlarında dimple-çökmeler üzerinde fazla etkili değildir yada hafif oranlarda azaltmaktadır.